14 Ağustos 2013 Çarşamba

Akp-Cemaat Gerilimi


Cemaat ve Akp arasındaki kavga artık iyice belirgin hale gelmeye başladı.
Bu kavga neden nasıl başladı?
Burada kapsamlı bir analiz yapmayacağım, sadece hafızamızı tazelemek, unutmamak ve olayın iç yüzünü bilmeyenler için yaşanan olayları vereceğim ve çatışmanın en güncel kısmını yorumlayacağım.
Öncelikle Gülen’in 28 Şubat’a ve Mavi Marmara'ya nasıl baktığını hatırlatayım:
Kavga ilk olarak Erdoğanın 2011 sonbaharında ameliyat olduğu dönemde, şike yasası meclisten geçerken belli belirsiz bir şekilde patlak verdi. https://www.google.com.tr/search?q=g%C3%BClen+%C5%9Fike+yasas%C4%B1&ie=utf-8&oe=utf-8&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a&gws_rd=cr
Yine şike yasasından sonra kavga belli belirsiz devam etti, Uludere üzerinden Mit hedef alındı.
Kavganın belirginleşmesi İsrailin İrancı diye nitelediği Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ın cemaatçe yürütüldüğü iddiaları olan kck soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasıyla oldu, akplilere göre bu 7 Şubat darbe girişimi, başbakanı tutuklamanın bir adım öncesiydi.  Bunun ardından mit, yargı, poliste, başbakanın koruma ekiplerinde hatta milli eğitimde cemaatçilerin tasfiyesi başladı.
Akp zarar gördüğü özel yetkili mahkemeleri kaldırmaya karar verdi. Bu dönemde (Mayıs-Haziran 2012) cemaatin yayın organlarında yıllarca hapiste kalan ve bu duruma öfkelenen Ergenekon-Balyoz sanıklarının ses kayıtları yayınlandı. Tipik bir “korku yaratmazsan devleti yönetemezsin”  hareketiyle günlerce cemaat medyası korku inşa etti. Yine bu dönemde akp için siz ne ara darbecilerle bir oldunuz, chp mhp den farkınız yok yorumları yapıldı. Akp öymleri kaldırdı ancak mevcut davalarda öymler devam edecekti.
Araları iyiyken de cemaat,taraf gazetesi Başbakandan davalarda sonuna kadar gidilmesini istiyordu. Cemaat Özal ın zehirlenmesi iddiasında da sonuna kadar gidilmediğini düşünüyor, bunun için de ciddi eleştiriler yaptılar.
Akp-cemaat-liberaller koalisyonu olarak çıkan Taraf, istifaların ardından cemaate kaldı.Tarafta uzun süredir Miti,akpyi hedef alan haberler çıkıyor sürekli.
Şu iki linkte cemaat ve akp arasındaki çatışmanın başlıklarından bazıları toparlanmış:
http://www.odatv.com/n.php?n=cemaat-erdogana-iste-bu-yuzden-kizdi-2607131200
Aslında var olan bir rant kavgası. Kavganın ekonomik boyutu, pastada nelerin paylaşılamadığı da incelenmelidir.
Burada çatışmanın çok önemli bir başlığı da dersanelerin kapatılmasıdır. Twitterda dersaneler kapatılmasın diye açılan hashtaglerin altında yazılanları okumanız bu kavgayı anlamanızı kolaylaştırır. Dersanem olmasaydı bu hashtaglerin ilkiydi, sonra devamı geldi sık sık.  https://eksisozluk.com/dershanemolmasaydi--3610371
Saflaşma şöyle: Yeni Şafak, Star, Sabah gibi gazeteler genel olarak Akp safındayken, Zaman, Taraf gibileri genel olarak cemaat safında. Cemaat-akp geriliminin boyutunu anlamak için bir video, akp cephesinden bir yazı ve twitterdaki bir kapışma paylaşacağım. Twitterda daha başka tartışmalar da oluyor, özellikle Mehmet Baransu, Önder Aytaç, Emre Uslu, Şamil Tayyar gibi isimler ve başka kullanıcılar arasında. İnternetten bulabilirsiniz.
Birkaç haftadır Mehmet Barlas ve Ekrem Dumanlı’nın köşelerinden birbirlerine yaptıkları vuruşlar, Todays Zaman gazetesinin muhalefeti, Orhan Kemal Cengizin yazısı üzerine Twitterda açılan ve Zaman gazetesini eleştiren hashtag, akpnin cemaatin oy oranını saydırdığı iddiası gerilimi iyice su yüzüne çıkarttı. Konuyla ilgiliyseniz Barlas, Dumanlı, Cengiz’in yazılarını gazetelerinin sitelerinden bulabilirsiniz.
Ekrem Dumanlı’nın Akp’ye yeni geçen Numan Kurtulmuş’u da hedef alan yazısından (12 Ağustos Zaman Gazetesi) sonra 1. Akpli vekil İdris Bal’ın Gezi parkında başbakanı çevresindekiler yanlış yönlendirdi dediği raporu ortaya çıktı 2. Cemaat, Gezi Parkı olaylarını da yorumladığı 11 maddelik bildirge yayımladı. 3. Gülen röportaj verdi.
Gerilime Gezi Parkından bakalım. Öncelikle kimse cemaat Gezi Parkı direnişinden yana demesin. Elbette içlerinde vicdanlı olan/soldan bakabilen Radikal Gazetesi’nden isimler direnişte bizimle. Ama Gülen’in Erdoğanın çapulcu demesini eleştiren demecine değil “çerik çürük nesil, enkaz nesil, nesebi gayri sahih nesil” demesine bakarım ben. Erdoğanın Gezi üzerinden eleştirilmesi sadece Gezinin amaçları için kullanılmasıdır.
Cemaat yargıdan, başbakanın çevresinden tasfiye olduğunu düşünüyor ve yeni gelenlerin onu yanlış yönlendirdiğini iddia ederek bu bahaneyle öym’lerin cmk’nın güçlendirilmesini, davalarda sonuna dek gidilerek tüm muhaliflerin sindirilmesi, eski güçlerini geri almak istiyor. Raporla, köşe yazılarıyla bu anlama gelecek şeyler yazıyorlar. Kısaca deniyor ki bizi tasfiye ettiniz,yerine getirdikleriniz de gezicileri yargılayamıyor, bırakıyor. Aman darbe olur, bu tehdit geçmedi diyip korku salarak devlete iktidara sahip olma çabası.
Bu 11 maddelik açıklamada, ilk maddede Başbakanın Türkçe olimpiyatlarına gelişinden bahsedilmiş. 2012’de de Başbakanın Gülene ülkene dön çağrısı yapması üzerinden kavga yok denmişti. Oysa bu çağrı ve katılımlardan “ayrılsak da beraberiz” “kavga henüz o kadar ileri boyutta değil” “tabana yaymayalım” “Türkiyeye gel, burada hesaplaşalım” gibi anlamlar da çıkarılabilir.
Cemaatin geziyle ilgili 2. Maddesi de benim üstte yazdığım yargı meselesini doğruluyor. Ben buradan biz görevde değiliz, bizi tasfiye ettiniz, biz görevde olalım darbecileri tutuklar salmazdık anlamı çıkarıyorum. 3. İddiaya cemaatin verdiği cevaba katılıyorum. Gerçekten de çadırları yakan zabıtalardı, yandaşlar bunu günlerce provokatörler, ajanlar, direnişçilerin kendileri yaptı diye haberleştirdi ama sonra zabıtaların yaktığını, görevden alındıklarını Topbaş açıkladı. Ha zabıtalar emri kimden almıştır ya da cemaatçi midirler bilemem. Fakat polis içinde de cemaatin tasfiyesi bilinen bir gerçekken gezideki polis şiddetinden doğrudan cemaati sorumlu tutmak yanlış.
-Sonradan eklenen not: 17 Aralık operasyonuyla cemaatin polis ve yargıda tasfiye olmadığı görüldü.-
Cemaatin diğer iddialara yönelik cevapları, devlet içindeki cemaat tasfiyesini çok güzel ortaya koyuyor. 9. Maddenin son kısmında başkasına da oy veririz, vazgeçilmez değilsiniz tehditi seziyorum.
Gülen’in verdiği röportajdaki son cümleleri şunlar: “Türkiye’nin bölgede iyi diplomatik ilişkiler geliştirmesi Avrupa’nın ABD’nin ve dünyanın çıkarınadır. Ama ben şu anda Türkiye’nin buna yönelik yapacaklarını gerçekleştirdiğini düşünmüyorum.”
Bu açıklama, Türkiyenin Yeni Osmanlıcılık temelindeki dış politikasını çok güzel tanımlıyor. Yeni Osmanlı olarak biçilen rolü, Amerika’nın bölgedeki ileri karakolu, kestaneden ateşi alan maşası,taşeronu, ara elemanı olmak, Çanakkale Savaşındaki Anzaklar,Kurtuluş Savaşındaki Yunanlılar gibi kullanılmak olarak görüyorum. Ancak akp bu politikayı uygularken Amerikaya göre hatalar yaptı. Nedir bu hatalar? En başta Suriyede aceleci davranıp kraldan çok kralcı pozisyon almak, Amerika Bingazi saldırılarından dolayı radikal İslamcılara sıcak bakmazken bunları Suriyeye doldurmak, Mısırda Suudların, Katarın, Amerikanın desteklemediği Mursiye sahip çıkmak. Akp uyguladığı dış politika ile bölgenin abisi olacakken yalnız kaldı.

Bu noktada Cumhuriyet Gazetesinden Orhan Bursalı’nın 2012 Beklentiler: Erdoğan ve Cemaat yazısından bir alıntı yapmakta yarar var. Bu yorum doğruysa denebilir ki, cemaat Amerikadan gelen memnuniyetsizlik, taraf değiştirme gibi mesajları daha erken görür ve ona göre akpden farklı bir pozisyon alır, onu uyarır. Orhan Bursalı diyordu ki:

“Cemaat ile Erdoğan arasındaki çok önemli bir nokta da, özellikle Amerikancılık noktasında düğümleniyor. Türkiye’deki medya ve askere yönelik siyasi adli operasyonların tertipçileri, başı çekenler, esas olarak Amerika-cemaat müttefikliğine dayanıyor. Cemaatin dünya çapındaki politikasının belkemiğini, ABD ile müttefik olması oluşturur. Ülkemizde hiçbir güç, cemaat kadar Amerikancı olamaz. Erdoğan ve Davutoğlu bile. Onlar, Amerika’nın güçlü bileğini ve kesin kararlılığını gördükleri noktada, politik gerçekliğe dönüyorlar ve Amerikancı politikayı uyguluyorlar.”

Bu cemaat-akp kavgasında, muhalif olan birisinin nasıl bir pozisyon alması gerekir derseniz: İki uç da beter. Cemaat tarafını güç kazanırsa muhaliflerin öym davalarıyla sonuna dek ezilmesi, Amerikancı dış politikanın uygulanılırlığının artması demektir. Tersine, akp tarafının kazanması da Erdoğan’ın tek adamlığını güçlendirecektir. En önemlisi, biraz klasik olacak ama filler tepişirken olan çimenlere olur. Taraflar muhalifleri tutuklanacak birer öğe olarak görüyor ve muhaliflerin tutuklanması (örneğin gezi direnişçilerinin, solun ezilmesi, gazetecilerin kovulması) üzerinden birbirlerine vuruyorlar. Feodal beylerin elindeki topraklar el değiştirirken içinde yaşayan halk da toprakla birlikte oradan oraya savruluyor.
Biraz açayım. Önümüzde iki somut isim var: Başbuğ ve Haberal.
Başbuğ Hakan Fidandan önce tutuklanmıştı. Başbakanın canlı yayında Başbuğa sahip çıktığını ve akpli gazetecilerin başbuğun tutuklanmasını, müebbet ceza almasını başbakana mesaj olarak gördüğünü biliyoruz. Başbakanın Başbuğ konusunda samimi olduğunu düşünüyorum. Ancak emekli olmuş Başbuğ’un tutuklanmasının,Hakan Fidanın tutuklanması kadar Erdoğan’a tehlikeli gelmediği kanaatindeyim. Yani Başbuğ, Hakan Fidan gibi Başbakanın sırlarına vakıf olmadığı için onu kurtarmak için bir adım (örneğin Hakan Fidana çıkarılan yasa gibi yasa çıkarmak ya da Yüce Divanda yargılanmasını sağlamak gibi) atılmadı.  
Ergenekonda herkese ceza yağdıran öym’nin Haberali serbest bırakması, yine Sinan Aygün’ün vekilliğinin devam edecek olması, ister istemez bu isimlerle merkez sağda ya da cumhurbaşkanlığı seçiminde bir alternatif çıkarma amacı mı var sorusunu aklıma getiriyor.
Bir başka soru da neden başbakanın sağlığının bozulduğu iddia edilen her dönem, cemaat ve akp arasındaki kavganın bu kadar ortaya çıktığıdır. Sadece tesadüf mü bir takip, ona göre rol alma mı var? Başbakanın odasında böcek bulunmasının mit kavgasının olduğu döneme denk gelmesi de bir başka tesadüf mü dedirten gelişme.
Bu yazı tamamıyla kamuoyundaki gelişmelerin paylaşılması ve kendimce yorumlamamdan ibarettir.
Fitne arayan varsa, tarafların temsilcilerinin kendi yazdıklarına, dediklerine baksınlar. Akp ve cemaatin yazarları kendi aralarında bu kadar karşı karşıya gelirken, analiz yapan muhalif gazete yazarlarına fitne çıkarıyorsunuz, kardeşliği bozmaya çalışıyorsunuz denmesinden daha saçma bir şey yok.
Cüneyt Özdemir, 6 Ağustostaki Tesadüflere İnanmam yazısında bu durumu çok güzel belirtmiş:

“Biliyorsunuz hükümet ve AK Parti arasında bir gerilim olduğunu yazdığınızda hemen araya nifak sokmakla suçlanıyorsunuz. Gelin görün ki hükümeti destekleyen yazarlar ile cemaati temsil ettiğini bildiğimiz yazarlar arasında köşelerde kan gövdeyi götürüyor. İsim vermeden bel altı vuruşlardan başlayıp, “Ankara İstanbul, İzmir emniyetinden hepsini sürdük, şimdi de Milli Eğitim’den sürüyoruz” düzeyinde cümleler tesadüf bu ya artık şu aralar gazete köşelerinde edilmeye başlandı. Bundan bir yıl önce “Cemaat ile Ak Parti arasındaki koalisyon bozuldu” diye yazdığımızda bizi hakaramakaraya alanlar bugün birbirlerine demediği sözü bırakmıyorlar. “Yahu böyle tesadüf mü olur” dediğinizde her iki cephe size dönüp “Kedidir o kedi…” diyor.”

1 yorum:

  1. Borgata Hotel Casino & Spa Announces $200 Million Investment
    Borgata Hotel 속초 출장샵 Casino 고양 출장마사지 & Spa has 삼척 출장안마 announced the $200 million In-House Acquisition Borgata 양산 출장마사지 is currently home to more than 2,000 slot machines and 포천 출장마사지 video

    YanıtlaSil