Cemaat ve Akp arasındaki kavga artık iyice belirgin hale
gelmeye başladı.
Bu kavga neden nasıl başladı?
Burada kapsamlı bir analiz yapmayacağım, sadece hafızamızı
tazelemek, unutmamak ve olayın iç yüzünü bilmeyenler için yaşanan olayları
vereceğim ve çatışmanın en güncel kısmını yorumlayacağım.
Öncelikle Gülen’in 28 Şubat’a ve Mavi Marmara'ya nasıl
baktığını hatırlatayım:
Kavga ilk olarak Erdoğanın 2011 sonbaharında ameliyat olduğu
dönemde, şike yasası meclisten geçerken belli belirsiz bir şekilde patlak verdi.
https://www.google.com.tr/search?q=g%C3%BClen+%C5%9Fike+yasas%C4%B1&ie=utf-8&oe=utf-8&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a&gws_rd=cr
Yine şike yasasından sonra kavga belli belirsiz devam etti,
Uludere üzerinden Mit hedef alındı.
Kavganın belirginleşmesi İsrailin İrancı diye nitelediği Mit
Müsteşarı Hakan Fidan’ın cemaatçe yürütüldüğü iddiaları olan kck soruşturması
kapsamında ifadeye çağrılmasıyla oldu, akplilere göre bu 7 Şubat darbe
girişimi, başbakanı tutuklamanın bir adım öncesiydi. Bunun ardından mit, yargı, poliste,
başbakanın koruma ekiplerinde hatta milli eğitimde cemaatçilerin tasfiyesi
başladı.
Akp zarar gördüğü özel yetkili mahkemeleri kaldırmaya karar
verdi. Bu dönemde (Mayıs-Haziran 2012) cemaatin yayın organlarında yıllarca
hapiste kalan ve bu duruma öfkelenen Ergenekon-Balyoz sanıklarının ses
kayıtları yayınlandı. Tipik bir “korku yaratmazsan devleti yönetemezsin” hareketiyle günlerce cemaat medyası korku inşa
etti. Yine bu dönemde akp için siz ne ara darbecilerle bir oldunuz, chp mhp den
farkınız yok yorumları yapıldı. Akp öymleri kaldırdı ancak mevcut davalarda öymler
devam edecekti.
Araları iyiyken de cemaat,taraf gazetesi Başbakandan davalarda sonuna kadar gidilmesini istiyordu. Cemaat Özal ın zehirlenmesi
iddiasında da sonuna kadar gidilmediğini düşünüyor, bunun için de ciddi eleştiriler yaptılar.
Akp-cemaat-liberaller koalisyonu olarak çıkan Taraf,
istifaların ardından cemaate kaldı.Tarafta uzun süredir Miti,akpyi hedef alan
haberler çıkıyor sürekli.
Şu iki linkte cemaat ve akp arasındaki çatışmanın başlıklarından
bazıları toparlanmış:
http://www.odatv.com/n.php?n=cemaat-erdogana-iste-bu-yuzden-kizdi-2607131200
Aslında var olan bir rant kavgası. Kavganın ekonomik boyutu,
pastada nelerin paylaşılamadığı da incelenmelidir.
Burada çatışmanın çok önemli bir başlığı da dersanelerin
kapatılmasıdır. Twitterda dersaneler kapatılmasın diye açılan hashtaglerin
altında yazılanları okumanız bu kavgayı anlamanızı kolaylaştırır. Dersanem
olmasaydı bu hashtaglerin ilkiydi, sonra devamı geldi sık sık. https://eksisozluk.com/dershanemolmasaydi--3610371
Saflaşma şöyle: Yeni Şafak, Star, Sabah gibi gazeteler genel
olarak Akp safındayken, Zaman, Taraf gibileri genel olarak cemaat safında. Cemaat-akp
geriliminin boyutunu anlamak için bir video, akp cephesinden bir yazı ve
twitterdaki bir kapışma paylaşacağım. Twitterda daha başka tartışmalar da
oluyor, özellikle Mehmet Baransu, Önder Aytaç, Emre Uslu, Şamil Tayyar gibi
isimler ve başka kullanıcılar arasında. İnternetten bulabilirsiniz.
Birkaç haftadır Mehmet Barlas ve Ekrem Dumanlı’nın
köşelerinden birbirlerine yaptıkları vuruşlar, Todays Zaman gazetesinin
muhalefeti, Orhan Kemal Cengizin yazısı üzerine Twitterda açılan ve Zaman
gazetesini eleştiren hashtag, akpnin cemaatin oy oranını saydırdığı iddiası gerilimi
iyice su yüzüne çıkarttı. Konuyla ilgiliyseniz Barlas, Dumanlı, Cengiz’in yazılarını
gazetelerinin sitelerinden bulabilirsiniz.
Ekrem Dumanlı’nın Akp’ye yeni geçen Numan Kurtulmuş’u da
hedef alan yazısından (12 Ağustos Zaman Gazetesi) sonra 1. Akpli vekil İdris
Bal’ın Gezi parkında başbakanı çevresindekiler yanlış yönlendirdi dediği raporu
ortaya çıktı 2. Cemaat, Gezi Parkı olaylarını da yorumladığı 11 maddelik
bildirge yayımladı. 3. Gülen röportaj verdi.
Gerilime Gezi Parkından bakalım. Öncelikle kimse cemaat Gezi
Parkı direnişinden yana demesin. Elbette içlerinde vicdanlı olan/soldan bakabilen
Radikal Gazetesi’nden isimler direnişte bizimle. Ama Gülen’in Erdoğanın çapulcu
demesini eleştiren demecine değil “çerik çürük nesil, enkaz nesil, nesebi gayri
sahih nesil” demesine bakarım ben. Erdoğanın Gezi üzerinden eleştirilmesi
sadece Gezinin amaçları için kullanılmasıdır.
Cemaat yargıdan, başbakanın çevresinden tasfiye olduğunu düşünüyor
ve yeni gelenlerin onu yanlış yönlendirdiğini iddia ederek bu bahaneyle öym’lerin
cmk’nın güçlendirilmesini, davalarda sonuna dek gidilerek tüm muhaliflerin sindirilmesi, eski güçlerini geri almak istiyor. Raporla, köşe yazılarıyla bu
anlama gelecek şeyler yazıyorlar. Kısaca deniyor ki bizi tasfiye
ettiniz,yerine getirdikleriniz de gezicileri yargılayamıyor, bırakıyor. Aman
darbe olur, bu tehdit geçmedi diyip korku salarak devlete iktidara sahip olma
çabası.
Bu 11 maddelik açıklamada, ilk maddede Başbakanın Türkçe olimpiyatlarına
gelişinden bahsedilmiş. 2012’de de Başbakanın Gülene ülkene dön çağrısı yapması
üzerinden kavga yok denmişti. Oysa bu çağrı ve katılımlardan “ayrılsak da
beraberiz” “kavga henüz o kadar ileri boyutta değil” “tabana yaymayalım” “Türkiyeye
gel, burada hesaplaşalım” gibi anlamlar da çıkarılabilir.
Cemaatin geziyle ilgili 2. Maddesi de benim üstte yazdığım
yargı meselesini doğruluyor. Ben buradan biz görevde değiliz, bizi tasfiye
ettiniz, biz görevde olalım darbecileri tutuklar salmazdık anlamı çıkarıyorum. 3.
İddiaya cemaatin verdiği cevaba katılıyorum. Gerçekten de çadırları yakan zabıtalardı,
yandaşlar bunu günlerce provokatörler, ajanlar, direnişçilerin kendileri yaptı
diye haberleştirdi ama sonra zabıtaların yaktığını, görevden alındıklarını
Topbaş açıkladı. Ha zabıtalar emri kimden almıştır ya da cemaatçi midirler
bilemem. Fakat polis içinde de cemaatin tasfiyesi bilinen bir gerçekken
gezideki polis şiddetinden doğrudan cemaati sorumlu tutmak yanlış.
-Sonradan eklenen not: 17 Aralık operasyonuyla cemaatin polis ve yargıda tasfiye olmadığı görüldü.-
-Sonradan eklenen not: 17 Aralık operasyonuyla cemaatin polis ve yargıda tasfiye olmadığı görüldü.-
Cemaatin diğer iddialara yönelik cevapları, devlet içindeki
cemaat tasfiyesini çok güzel ortaya koyuyor. 9. Maddenin son kısmında başkasına
da oy veririz, vazgeçilmez değilsiniz tehditi seziyorum.
Gülen’in verdiği röportajdaki son cümleleri şunlar: “Türkiye’nin
bölgede iyi diplomatik ilişkiler geliştirmesi Avrupa’nın ABD’nin ve dünyanın
çıkarınadır. Ama ben şu anda Türkiye’nin buna yönelik yapacaklarını
gerçekleştirdiğini düşünmüyorum.”
Bu açıklama, Türkiyenin Yeni Osmanlıcılık temelindeki dış
politikasını çok güzel tanımlıyor. Yeni Osmanlı olarak biçilen rolü, Amerika’nın
bölgedeki ileri karakolu, kestaneden ateşi alan maşası,taşeronu, ara elemanı olmak, Çanakkale
Savaşındaki Anzaklar,Kurtuluş Savaşındaki Yunanlılar gibi kullanılmak olarak görüyorum.
Ancak akp bu politikayı uygularken Amerikaya göre hatalar yaptı. Nedir bu
hatalar? En başta Suriyede aceleci davranıp kraldan çok kralcı pozisyon almak, Amerika Bingazi saldırılarından dolayı radikal İslamcılara sıcak
bakmazken bunları Suriyeye doldurmak, Mısırda Suudların, Katarın, Amerikanın
desteklemediği Mursiye sahip çıkmak. Akp uyguladığı dış politika ile bölgenin
abisi olacakken yalnız kaldı.
Bu noktada Cumhuriyet Gazetesinden Orhan Bursalı’nın “2012 Beklentiler: Erdoğan ve Cemaat” yazısından bir alıntı yapmakta yarar
var. Bu yorum doğruysa denebilir ki, cemaat Amerikadan gelen memnuniyetsizlik,
taraf değiştirme gibi mesajları daha erken görür ve ona göre akpden farklı bir
pozisyon alır, onu uyarır. Orhan
Bursalı diyordu ki:
“Cemaat ile Erdoğan arasındaki çok önemli bir nokta da, özellikle Amerikancılık noktasında düğümleniyor. Türkiye’deki medya ve askere yönelik siyasi adli operasyonların tertipçileri, başı çekenler, esas olarak Amerika-cemaat müttefikliğine dayanıyor. Cemaatin dünya çapındaki politikasının belkemiğini, ABD ile müttefik olması oluşturur. Ülkemizde hiçbir güç, cemaat kadar Amerikancı olamaz. Erdoğan ve Davutoğlu bile. Onlar, Amerika’nın güçlü bileğini ve kesin kararlılığını gördükleri noktada, politik gerçekliğe dönüyorlar ve Amerikancı politikayı uyguluyorlar.”
Bu cemaat-akp kavgasında, muhalif olan birisinin
nasıl bir pozisyon alması gerekir derseniz: İki uç da beter. Cemaat tarafını güç
kazanırsa muhaliflerin öym davalarıyla sonuna dek ezilmesi, Amerikancı dış
politikanın uygulanılırlığının artması demektir. Tersine, akp tarafının
kazanması da Erdoğan’ın tek adamlığını güçlendirecektir. En önemlisi, biraz
klasik olacak ama filler tepişirken olan çimenlere olur. Taraflar muhalifleri
tutuklanacak birer öğe olarak görüyor ve muhaliflerin tutuklanması (örneğin
gezi direnişçilerinin, solun ezilmesi, gazetecilerin kovulması) üzerinden
birbirlerine vuruyorlar. Feodal beylerin elindeki topraklar el değiştirirken içinde
yaşayan halk da toprakla birlikte oradan oraya savruluyor.
Biraz açayım. Önümüzde iki somut isim var:
Başbuğ ve Haberal.
Başbuğ Hakan Fidandan önce tutuklanmıştı. Başbakanın canlı
yayında Başbuğa sahip çıktığını ve akpli gazetecilerin başbuğun tutuklanmasını,
müebbet ceza almasını başbakana mesaj olarak gördüğünü biliyoruz. Başbakanın
Başbuğ konusunda samimi olduğunu düşünüyorum. Ancak emekli olmuş Başbuğ’un
tutuklanmasının,Hakan Fidanın tutuklanması kadar Erdoğan’a tehlikeli gelmediği
kanaatindeyim. Yani Başbuğ, Hakan Fidan gibi Başbakanın sırlarına vakıf
olmadığı için onu kurtarmak için bir adım (örneğin Hakan Fidana çıkarılan yasa
gibi yasa çıkarmak ya da Yüce Divanda yargılanmasını sağlamak gibi) atılmadı.
Ergenekonda herkese ceza yağdıran öym’nin Haberali serbest
bırakması, yine Sinan Aygün’ün vekilliğinin devam edecek olması, ister istemez bu
isimlerle merkez sağda ya da cumhurbaşkanlığı seçiminde bir alternatif çıkarma
amacı mı var sorusunu aklıma getiriyor.
Bir başka soru da neden başbakanın sağlığının bozulduğu
iddia edilen her dönem, cemaat ve akp arasındaki kavganın bu kadar ortaya
çıktığıdır. Sadece tesadüf mü bir takip, ona göre rol alma mı var? Başbakanın
odasında böcek bulunmasının mit kavgasının olduğu döneme denk gelmesi de bir
başka tesadüf mü dedirten gelişme.
Bu yazı tamamıyla kamuoyundaki gelişmelerin paylaşılması ve
kendimce yorumlamamdan ibarettir.
Fitne arayan varsa, tarafların temsilcilerinin kendi yazdıklarına,
dediklerine baksınlar. Akp ve cemaatin yazarları kendi aralarında bu kadar
karşı karşıya gelirken, analiz yapan muhalif gazete yazarlarına fitne çıkarıyorsunuz,
kardeşliği bozmaya çalışıyorsunuz denmesinden daha saçma bir şey yok.
Cüneyt Özdemir, 6 Ağustostaki Tesadüflere İnanmam yazısında bu
durumu çok güzel belirtmiş:
“Biliyorsunuz hükümet ve AK Parti arasında bir gerilim olduğunu yazdığınızda hemen araya nifak sokmakla suçlanıyorsunuz. Gelin görün ki hükümeti destekleyen yazarlar ile cemaati temsil ettiğini bildiğimiz yazarlar arasında köşelerde kan gövdeyi götürüyor. İsim vermeden bel altı vuruşlardan başlayıp, “Ankara İstanbul, İzmir emniyetinden hepsini sürdük, şimdi de Milli Eğitim’den sürüyoruz” düzeyinde cümleler tesadüf bu ya artık şu aralar gazete köşelerinde edilmeye başlandı. Bundan bir yıl önce “Cemaat ile Ak Parti arasındaki koalisyon bozuldu” diye yazdığımızda bizi hakaramakaraya alanlar bugün birbirlerine demediği sözü bırakmıyorlar. “Yahu böyle tesadüf mü olur” dediğinizde her iki cephe size dönüp “Kedidir o kedi…” diyor.”
Borgata Hotel Casino & Spa Announces $200 Million Investment
YanıtlaSilBorgata Hotel 속초 출장샵 Casino 고양 출장마사지 & Spa has 삼척 출장안마 announced the $200 million In-House Acquisition Borgata 양산 출장마사지 is currently home to more than 2,000 slot machines and 포천 출장마사지 video