6 Mart 2013 Çarşamba

Ah o Leyli Leyli!..

İstanbulun en güzel semtlerinden birisi olan Kireçburnu gerek yeşilin mavinin buluştuğu manzarasıyla gerek adeta bir kasaba havasıyla insana büyük huzur veriyor. Buranın en önemli özelliklerinden birisi bilindiği üzere Leyla ile Mecnun dizisine ev sahipliği yapması… Buradaki Tarihi Kireçburnu Fırını ve lezzetlerini de unutmayalım. Eğer Kireçburnuna gelmişseniz, dizi setini ziyaret etmek dışında burada bir kahvaltı yapmayı unutmayınız ve sahil boyu yürüyünüz.

Gerek sete yaptığım ziyaretlerde gerek Ekşi Sözlük zirvelerinde Leyla ile Mecnun oyuncularını görme, onlarla konuşma, fotoğraf çekilme şansım olmuştu ancak o güne kadar bakkal önündeki çekimlere hiç denk gelmemiştim. Meğersem Kireçburnu ziyaretlerinde en güzel anlar Erdal Bakkalın önündeki çekimlerde yaşanırmış. Bir cuma günü öğle vakti orta şekerli geçen bir sınavdan dönüşte, Kireçburnuna gideyim de kendime geleyim dedim, lapss diye tutturmuşum zamanlamayı; bakkalın önünde çekim vardı ve tüm ekip de oradaydı. Uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim! Siz siz olun, ziyaretlerinizi set gününe denk getirin, tam bir açık hava tiyatrosu deneyimi. Nereden bileceğiz set gününü derseniz, ya ilk gittiğinizde orada çevrede gördüğünüz insanlara sorup öğrenmeye çalışın ya da oyuncuların,set ekibinin tweetlerini takip ederek hangi günler set olduğunu tespit etmeye çalışın. Artık şansınıza...

Leyla ile Mecnun’un benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Öncelikle ben de her Leyla ile Mecnun seyircisi gibi bu diziyi izlerken kendimden bir şeyler buluyorum. Kimi zaman İsmail Abinin sahnelerinde, kimi zaman Mecnunun sahnelerinde, kimi zaman İskenderin sahnelerinde ben de herkes gibi kendimi görüyorum. Bu sahneleri zaman zaman kendime ait sosyal medya hesaplarında paylaşıyorum, yeri gelince burada da paylaşacağım. 

Bugün Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden birisinde okuyorsam bunda biraz da Leyla ile Mecnun’un ilk sezonunun bana verdiği moralin etkisi büyük. Diziyi ilk bölümlerden keşfedenlerden birisi olmakla kendimi şanslı hissediyorum. İlk kez 2. Bölümü izledikten sonra, o dönemde üniversite sınavına hazırlandığım için ikinci kez de 10. Bölümünü izleyebilmiştim ancak. Ardından Behzat Ç. İle ortak çekilen bölümden itibaren düzenli olarak takip etmeye, eksik bölümleri internet üzerinden ya da tvdeki tekrarlardan tamamlamaya başladım. YGSnin şifresini, gece mide bulantısı eşliğindeki uykularımı, adaletli bir sonuç beklememi, Mat2 ye basmayan at kafamı ve sınav stresini doğru düzgün ders çalışmamam, siyasete ilgimden dolayı seçim gündemine odaklanmam, biraz da kendimi “Fikrimin İnce Gülü”ne vermem takip ediyordu. Böyle bir süreçte Leyla ile Mecnunu izlemek bana moral veriyor ve beni mutlu ediyordu. Kaldı ki sözlüklerde ve sosyal medya platformlarında dizinin doğal bir antidepresan olduğuna dair tespitler çoktur. Seçimler yapıldığında, sıkıntıları atlattığımda LYSlerin ikisine bir hafta, birisine de iki hafta kalmıştı. Zaten en başından beri hedefim olan sözelde derece yapma fikri artık daha ağır basıyordu, gereken çalışmaların bir bölümünü önceden yapmıştım fakat hala ciddi eksiklerim de vardı. Bu arada “Bu Kıza Kadar” şarkısının 13 Haziran 2011 tarihli Leyla ile Mecnun bölümü yayınlanmadan önce aynı gün internete verildiğini not düşelim. Benim bu şarkıyı dinlememle birlikte sınavlara kadar ve sonrasında da ağzımdan düşürmem bir oldu. Üniversite çalışmalarına başlarken bir dedemin, bititirken diğerinin ölümleri de sürecin bir başka moral bozucu etkeniydi. O son bir/iki hafta çalışmalarımı “Bu Kıza Kadar”şarkısını söyleyerek, şarkının bana verdiği moralle yapmışımdır ve tamamlamışımdır. 

Üniversite tercihlerinin son gününde ilk kez Sarıyere geldim ve Hacıosman Bayırından inerken karşılaştığım manzara Kireçburnundan Karadenizdi. Yani Leyla ile Mecnun’umuzun sahilinden, İsmail abimizin el salladığı manzara. Bir yandan da Büyükderenin güzelliği eşlik ediyordu buna. Değmişti!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder