9 Temmuz 2014 Çarşamba

Sen çatıya çıkarsın ama çatıdan düştüğünde cenazene SOKAK gelir!




Sokak Siyaseti, Çatı Aday,Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Seçim Güvenliğine dair #tatava 

"Gezi'nin en önemli mesajı kitlelere sokak siyasetinin gücünü göstermesiydi. Cemaatin tapeleriyle efsunlanıp kendi gücümüzü unuttuk. 17 Aralıktan bu yana cemaatin tapeler üzerinden oynadığı gölge siyaset AKPye büyük darbe vururken toplumsal muhalefeti de sinizme sevk etti. 17 Aralık bu anlamda Gezi öncesine bir dönüştür. Yaratıcı muhalefet siyasetinden vazgeçip mücadeleyi tribünden izlemeyi seçtik. 17 Aralık sonrası Türkiye'de demokrasinin geleceğini yani kendi geleceğimizi cemaatin tapelerine teslim ettik. Sızlanmaya hakkımız pek yok. 17 Aralıktan beri siyasete katılmıyor/siyaset üretmiyoruz.Bütün normatif değerlerden arınmış bir iktidar savaşına maruz kalıyoruz sadece."

Bu değerlendirme Twitter’da Erdem Demirtaş’a ait. (@cb_macpherson) (Twitter linkleri aşağıdadır.)

Her ne kadar 17 Aralık’tan 30 Mart’a kadar olan süreçte, yolsuzluklar, internet yasakları, Berkin Elvan’ın ölümü ile sokak eylemleri devam etse de, kitlelerin artık sahada değil tribünde olduğu iddiası çok doğrudur.

17 Aralık itibariyle aktif ve gündem belirleyen pozisyondan, yeniden aktörlerin gündem belirlediği ve bizim seyrettiğimiz, gösterilen şey için sokağa çıktığımız bir pozisyona sokulduk. Sokağın, siyasette, gündem belirlemede yükselen pozisyonunun önüne bir set çekildi. 

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, 7 Mayıs sabahı Halk TV’de katıldığı programda şunları söylüyor:
“ Şimdi bu Haziran büyük halk hareketi, isyanı, AKP’yi geriletti, bunu gördük, yaşadık. Fakat her halk hareketinden halk güçleri yararlanmaz. Egemen güçler de bu halk hareketinden yararlanmak isterler. Yani kendi düzenlerini yeniden restore etme, bu halk hareketinin düzen dışı bir yöne kanalize olmasını engellemek konusunda bir takım müdahalelerle kendi sistemlerini restore etme, yeniden düzenleme, kendilerinin çizdiği çerçevede kontrollü bir süreci geliştirme doğrultusunda bir takım hamleler de yaparlar. Tabeler siyaseti, kaset siyaseti bu mantıkla da gündeme geldi. Bir halk hareketi ortaya çıktı, bu halk hareketi AKP’yi götürürse biz bunun sonunu alamayız, nereye gideceğini kestiremeyiz.  Doğal olarak bu AKP’yi kontrollü bir biçimde biz geriletelim, biz bitirelim noktasında tape siyaseti, kaset siyaseti... Aşağıdan gelişen halk hareketine karşı yukarıdan tapelerle bir müdahale geliştirildi ve çözüm oralara indirgenmeye, onun üzerinden AKP’nin derdest edilmesi süreci gündeme alındı fakat bu ters tepti. ... Seçime yakın dönemde bunun gündeme getirilmesini AKP tersinden, kitlesini konsalide etmede, kendine çekmede değerlendirdi. ... Can simidi oldu bu tapeler, dış komplo olarak açıkladı.” 

Sivil halk hareketlerinin önünün kesilmesi ya da engellenemeyecek kadar büyükse de yönlendirilmesi stratejisini Mısır’da Tahrir’deki halk devriminin Sisi’nin askeri darbesine dönüştürülmesinde, 2007’de “Cumhuriyet Mitingleri”ndeki sivil gücün 27 Nisan muhtırasıyla askerileştirilmesinde, Susurluk'un hesabının sorulmasından 28 Şubat'a giden süreçte de görebiliriz. 

Seçime giden süreçte AKP, Gezi’yi ve 17 Aralık’ı aynı şeyin organize ettiğini ve bu büyük dış saldırıya karşı II. Kurtuluş Savaşı verdiklerini söylüyor, milliyetçi değerlere sarılıp televizyonlara, gazetelere, birdbordlara reklamlar veriyordu. 

30 Mart seçimlerine kadar olan süreçte bizse kendi gücümüzü unutuyor ve Sarıgül isminde bir kurtarıcının gelip bizi kurtaracağını bekliyorduk. 

Tepedeki aktörler, Sarıgül’ün İstanbul’u alacağını ve bunun Tayyip Erdoğan’ın yenilgiyi tatması, gerilemesi, İstanbul’dan gelip İstanbul’dan gitmesi olduğunu, bunun için tatava yapmadan Sarıgül’e basıp geçmemiz gerektiğini söyleyip duruyorlardı. 

Kimi aktörler de bir yandan “Gezi’yi doğru okuyamayan, Gezi’deki gençleri anlamayanlar siyasette başarılı durumda olmayacak” diyorlardı ancak bir yandan da Gezi’de aktif olmamış bir aday gösterebiliyorlardı. Ve biz yerel seçimde tatava yapmadığımız için, cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer tablo ortaya çıkıyor, Gezi’ye mesafe almış birisi cumhurbaşkanlığı adayı oluyordu. 

@kiyametprojesi: Ekmeleddin Bey görüşleriyle, bakış açısıyla, olaylara yaklaşımıyla epey farklı bir isme benziyor.


 (Demirtaş'ın da "Gezi'de darbeyi gördük" şeklindeki sözleri hatırlatılacaktır. Asla katılmadığım bu sözün aslında ulusalcı siyasete yönelik bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Ulusalcı siyasete yapılan bir eleştiri ile, "Geziyi ilk üç gün destekledim ama..." gibisinden bir eleştiri bir değildir. İkincisi sinsicedir. Kaldı ki Demirtaş'ın içinde bulunduğu siyasi yapının direniş geçmişi ve AKP'ye yakın olan isimler haricinde BDP-HDP çizgisinin Gezi'nin geneline yaklaşımı bellidir. Gezi'den sonra devam eden eylemlilik halinde de bu çizgiyi çok sık sokakta gördük.)

Tabandan/sokağa çıkanlardan gelen taleplerin dikkate alınmasını bırakın, bu talepler sorulmuyordu bile. Bu kesimlerin oyu nasılsa çantada keklikti! En fazla, tatava yapma bas geç, ehveni şer, bu Tayyipten daha kötü olamaz ya denir, biterdi.  

Benim oyumun çantada keklik görülmesine ben müsaade edemem. Beni temsil etmeyen,  sokakta olduğum zaman haykırdığım şeyleri kendine dert edinmemiş birisi benim oy atacağım birisi olamaz. 

Bu argümana ve ya ulusalcı CHP tabanından gelen argümanlara verilen cevaplar genelde şöyle oluyor: “%20-30 oy alacak bir aday mı gösterilseydi?”

Bu cevap verilirken gösterilen özgüvene inanın, çok gülüyorum. İlk günlerde Ekmeleddin İhsanoğlu haberlerini okurken beni bir gülme alıyordu bilgisayar karşısında. İnsanların ciddi ciddi Ekmeleddin İhsanoğlu’nun %50’lerin üstüne çıkarak kazanacağına inanarak konuşması bence çok traji komik. 2007, 2009, 2010, 2011, 2014 Mart seçimlerinde her seferinde “Bu sefer son! Bakın Tayyip gidiyor” diyerek sandığa gidenler, her seçim gecesinden sonra da halkın kendisi gibi düşünmeyen kesmini aşağılamakla, burada yaşanmaz artık demekle meşgul oluyorlar. Gezi ve yolsuzluk soruşturmasının, tapelerin peşisıra gelen 30 Mart seçimleri göstermiştir ki Tayyip Erdoğan’ın kalelerinin düşerek iktidarının sallanması gibi bir durum söz konusu değildir. Önceki seçim başarıları, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminin de Tayyip Erdoğan’ca kazanılacağını çok açık göstermektedir. Yukarıda, Ekmeleddin’in %20-30 oy potansiyeline sahip bir aday gibi olmayacağı, zafere taşıyacağı iddialarına güldüğümü söylemiştim. Bir bölümü Tayyip Erdoğan’a sıcak bakan ülkücü gruplardan, Mhp’nin milliyetçi-muhafazakar tamamından çatı adayın tam oy aldığını varsayalım ancak CHP ciddi anlamda bölünmüştür. Ulusalcı kesimler belki son anda kaderlerine boyun eğerek sandığa gidecektir ancak sol ve Alevi kesimlerin oyları gitmeyecektir. Gezide, sokakta dışlanmayan BDP-HDP, hem yerel seçimlerde hem çatı aday sürecinde dışlanmıştır. Bu kesimlerin hiçbirinden gelmeyecek olan oylar ile zaten %50’nin üzerine ulaşılması matematik olarak mümkün değildir. AKP seçmeninden oy alacağız mantığıyla seçilen bir isim ancak, AKP’nin oylarını düşürmeyecektir. Medya zaten AKP’nin elindedir ve İhsanoğlu’nun medyada propaganda yapma şansı yoktur. Cemaatin oy oranının düşüklüğü yerel seçimlerde görülmüştür. ( Bir parantez ve sorular: Acaba, CHP ve MHP iktidara geldiği taktirde de cemaate her istediğini verecek midir? AKP’den bir şeyler isteyen ve alamadığında savaş açan cemaat, aynı talepleri, Sarıgül konusunda işbirliği yaptığı ve çatı aday konusunda işbirliği içinde olacağı CHP ve MHP’den de istemeyecek midir? Bu noktada CHP ve MHP o talepleri karşılayabilecek midir, evet mi diyecek ve ya talepleri reddecek güçte ve bağımsızlıkta olabilecek midir?) “İşte İslamcı aday” diye AKP’li gence gösterdiğiniz kişiye, hali hazırda Recep Tayyip Erdoğan’a aşk derecesinde bağlı olan AKP seçmeni de oy vermeyecektir. Aslı varken “çakma”sına itibar edilmez. 

@plastiknebula: He adam Islamic Studies çıkışlı prof olduğu için Bağcılar'daki gençler adama hasta olacak.

Bir başka nokta da, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun dejavantajlarından kaynaklı yaşayacağı oy kaybıdır. Sen Türkiye’yi,Türkiye’ni nsiyaset dinamiklerini bilmeyen adamı Türkiye’ye cumhurbaşkanı adayı diye getirirsen Türk Solu dergisini solcu sanıp eline alır. Faşist bir dergiyle Sol/sosyal demokrat kesme PR yapmak isterken Kürtleri,Alevileri,MHP tabanı ve Alperenleri aynı anda karşısına almayı başarır. 

Üç büyük parti, çatı adayda değil ama sokakta birleşiyor! Seçmenin %50’si tam olarak işte bu resimde temsil ediliyor: 


Bu resimdeki iki kişiye işte buna oy atacaksın, yoksa Tayyip gelir diye sunulan Ekmeleddin İhsanoğlu da, tıpkı yerel seçimlerden önceki süreçte olduğu gibi tepedeki aktörlerin belirlemiş olduğu stratejinin bir adayıdır. Oysa ki o resimdeki üç kişinin mücadele etmek için bir kurtarıcıya ihtiyacı yoktur. Sermayenin, Demirellerin, Dervişlerin, cemaatin akıl verdiği bir siyasetleyse de tabanına ve  sokakta olan bu 3 kişiye, bağımsızlık, özgürlük diyene adeta meydan okunmuştur. 

@fatih_yasli: ihsanoğlu "ince" düşünülmüş bir isim. ihvan rejimlerinin son kalesi tr iken, ihvan karşıtı bir islamcı aday meselesi yani.
@fatih_yasli: tunus, mısır, libya, suriye.. sünni-eksen projesi bitti, ihvan hepsinde suud desteğiyle yenildi. ihsanoğlu suud çizgisinde. özetle bu.
@fatih_yasli: bölgenin yeniden dizaynında ihvan'a, katar'a ve yeni-osmanlı'ya yer yok. ekmel bey'in adaylığını bu dizayndan bağımsız okumak imkansız.
@fatih_yasli: islamcılar içerisindeki suud-katar rekabeti ve küresel güçlerin ihvan rejimlerini tasfiye projesi tr'ye ekmel bey olarak yansıdı.

Fatih Yaşlı’nın Twitter’daki bu analizleri önemlidir. Tepedeki aktörlerin siyasete müdahalesi ve altta duranların, sokağa çıkanların tribünden izlemesi devam etmektedir, ettirilmek istenmektedir. 

Siyaset, Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak için yapılacak bir şey değildir. Siyaset, bundan çok daha fazlasıdır. Sırf “Tayyip Erdoğan’ı devirmek” düşüncesiyle “siyaset üretmek”, AKP karşıtlarına hadi buna yönelin, bu kurtarıcımız demek, AKP’lilere de sizin beğeneceğiz yeni kişi bu demek siyaset değildir. Benim derdim sadece Tayyip Erdoğan değildir. Tayyip Erdoğan’a aşkla bağlı olan seçmenine lafımı anlatabilmektir. (http://www.gazeteciler.com/levent-gultekin/leyla-ile-mecnunun-askindan-turkiyeyi-kim-uyandiracak-735y.html ) Onu da bu yukarıdaki resim karesine sokabilmektir. Bugün Tayyip Erdoğan gittiğinde mevcuttaki sorunlarımızdan hiçbiri çözülmeyecektir. Benim derdim zihniyettir. “Karşı taraf”ı argümanlarımla kendi safıma çekebilmektir. Ben 3.Köprünün yapıldığı coğrafyada yaşıyorsam ve gördüğüm devasa ağaç katliamını anlatıp karşı tarafı etkilemek, bunun sonuçlarını anlatmak benim meselemdir. 3.köprü ile ilgili videoları açın, videoların ya da gazetelerdeki haberlerin altındaki yorumlara bakın, bu insanlar devasa ağaç katliamını haklı görmekle kalmıyor, çevre mücadelesi verenleri de dış mihrakların uzantısı görüyor. Tayyip Erdoğan’ın gitmesiyle, Ekmeleddin’in gelmesiyle bu adamın düşüncesi sihirli bir şekilde değişmeyecek. Neoliberal politikalar yeni Tayyip Erdoğanlar çıkartacak, oradaki düşünceyi değiştirecek bir siyaset ürettiğimdeyse bu mümkün olmayacak. Zihniyeti değiştirecek bir siyaset üretmektense Tayyip Erdoğan gitsin mantığıyla Sarıgül’ü ve çatı adayını çıkartan iç siyaset, alternatif ve başarılı bir siyaset değildir. 

@fatih_yasli: "erdoğan'dan kurtulmak" denilen şeyin, ancak meselenin erdoğan'dan daha derin olduğu anlaşıldığında mümkün olacağını anlayamamak..

Peki ne olacak, ne yapmalı?

30 Mart öncesinde ısrarla #OyVer demiş ve sandıkta oy vermenin çok büyük önemi olduğuna inanmış birisi olarak artık aynı inançta değilim! 30 Mart öncesinde gördüğüm “Sandık diyorsunuz ama çözümün sokakta olduğunu siz de göreceksiniz.” minvalindeki tweete artık ben de hak veriyorum, oy vermemeyi düşünmedim değil. İlla ki oy vereceksem de, sokakta,direnişin içinde olmasıyla beni Ekmeleddin’den çok daha fazlasıyla temsil eden Demirtaş’ı tercih ederim. 

 

Örneğin Kuzey Ormanlarını anlattığımda 3.köprü ve ağaç kesmek lehine argümanlar sunan zihniyeti değiştiren bir siyaset üretimi olmadıkça da Erdoğan mevcut oy oranlarını koruyacak. Ve bu noktada iktidardakilerle ilgili bir değişik ancak AKP’ye oy vermeyen %50’nin yapacağı bir direnişin sonucunda olacak. Sokaktan başka çare yok artık, neyi değiştirecekse sokak, sokakta olan değiştirecek. Sokak siyaseti, forumlarla, kent dayanışmalarıyla o zihniyet değiştirici siyaseti de üretmek durumunda olacak. 

Ekmeleddine oy toplamak peşinde koşanlar bir Ağustos gecesi yine hüsranla karşılaşıp karşısındaki zihniyete hakaretler basaduracak. 

Sokağa çıkıldığında ise direniş olacak. 30 Mart sonrasında birbiriyle farklı uçlardaki ve Mansur’a, İhsan’a oy vermeyen insanların Ankara’da, Üsküdar’da oylarına sahip çıkmak için oyların toplandığı yerlerde eylemde olduğunu hatırlayın, ilk etapta bunun aynısını göreceğiz.

Kısacası “Sen çatıya çıkarsın ama çatıdan düştüğünde cenazene SOKAK gelir!”

Ha, sandığa gitmek, oyları saymak, sandıklara sahip çıkmak ve CHP’ye oy vermek aynı şey değildir. Ancak, sadece ve sadece Tayyip Erdoğan’ın karşısına şunu çıkartalım diyebilen ve bunun sonucunda bile başarılı olamayan siyaset bunları aynı şey sanar. Oy ver demeyi, Ekmeleddine oy ver; oylara sahip çıkmayı, CHP-MHP adayına sahip çık anlarlar. Bu ikisi farklıdır. Biri demokrasidir, diğeri ısrarla yapıldığında dayatmadır. 

30 Mart’a dönersek... Sandık başında partilerin ve Oy ve Ötesi gibi platformların gözetmenleri oldu. Gözetmen ya da gönüllü vatandaşlarca fotoğrafı alınan sandık tutanakları, onlar tarafından sosyal medyada paylaşıldı. Bu tutanakları toplayıp inceleyenler, YSK'nın ilan ettiği sonuçlarla karşılaştırdığında tutarsızlıklar gördüler.

Bu yapılan çok ciddi bir iştir!

Oy vermekten ötesini yapan, sandıkta, okullarda, bu merkezlerde gönüllü görev alan, seçim gecesini tv-bilgisayar karşısında değil sandıkları gezip tutanak fotosu çekerek,karşılaştırarak, karşılaştırma amaçlı yayarak geçirenlere, günlerdir oylara sahip çıkmak için aç ve uykusuz bekleyenlere selam olsun. Onlar tüketmedi, üretti. Şikayet etmek, karşı düşünceyi aşağılamak yerine çalıştılar. Ne yapılacaksa yapanın halk yani kendileri olacağının bilincindeydiler.

30 Mart’ın deneyimleri, sandık tutanaklarının topluca bulunduğu, böylece tutanaklara işlenen oyların YSK ve Seç-sis'e alternatif olarak vatandaşlarca imece usulü sayılabildiği, bunların doğruluğunun da kontrol edildiği yeni bir sisteme ihtiyaç olduğunu göstermiştir.

Şimdi cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. Oy veren, vermeyen oylara sahip çıkılacak bir mücadelenin içine girmek durumunda olmalıdır. Ekmeleddin’e oy vermemek başka, yukarıda tarif edilen şekilde sandığa sahip çıkmak çok başkadır.

Seçimde yapılan hilelerle daha yüksekte ilan edilmiş oy oranının yanında gerçek bir oy oranı vardır ve oylara ne kadar çok sahip çıkılırsa; vatandaşlarca sandık tutanaklarının paylaşılması yoluyla alternatif bir sayım yapma imkanı olursa o gerçeğe yaklaşabileceğiz!

Bu ne demek? Hile karışan bir seçimde oy oranı örneğin %58 ise belki de gerçekte %51’dir. Eğer bu rakamı gerçek seviyesinde göremezsek, bir sonraki seçimlerde olacak olanlar %70ler,80ler,90lardır. Zira hile kendini tekrarlayacaktır. Türkiye’nin sonraki seçimlerinde, tek bir adayın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki diktatörlüklerdeki seçimlerde gördüğümüz oranlarda oylar alması kaçınılmazdır. Ancak gerçekte daha düşük olan bir oy oranı varsa, ortaya çıktığında (yani hilenin engellenmesiyle otomatikman bir erime gerçekleşirse) 2015 seçimlerinden itibaren oylarında düşüş görülmesi ihtimali dahilindedir.

Twitter kaynakları:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder